Hekimlik mesleği farklı riskleri olan, özel ve teknik bir alanda yürütülen,
uzmanlık gerektiren bir meslektir. Hekimlik mesleğini, mesleğin icrasından
doğan yükümlülüklere uygun olarak ifa etmemenin ise ciddi yaptırımları
mevcuttur.
Hekimlerin cezai sorumluluklarının belirlenmesinde esas olan, hekimlik
mesleğinin uygulanmasında hukuka uygunluk nedenlerinin var olup olmadığıdır.
Hekim tarafından hastaya gerekli açıklamaların yapılmasından sonra, hastanın
rızası alınarak dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun tıbbi müdahalede
bulunulmasının kriterleri, hekimin eylemini hukuka uygun hale getirmekte ve
hekime herhangi bir kusur izafe edilmesinin önüne geçmektedir. Tıbbi müdahaleyi
hukuka uygun kılan koşullardan birinin eksikliği durumunda; gerçekleşen tıbbi
müdahalenin hukuka aykırılığı nedeniyle hekimin ceza sorumluluğu meydana
gelmektedir.
1. KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN ÖLDÜRME FİİLİNİN İHMALİ
DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI BAKIMINDAN HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
Kasten adam öldürme suçunun işlenmesi ile ihlal edilen hak, kişinin yaşam
hakkıdır. Kasten öldürme suçu; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hayata karşı
suçlar bölümünde düzenlenmiştir. İnsan öldürme fiili, insanın yaşamına ve vücut
bütünlüğüne yönelen bir saldırı niteliğinde olduğundan ve yaşam hakkı, kişinin
diğer tüm haklardan yararlanabilmesi için ön şart niteliğinde olduğundan; yaşam
hakkına saldırıda bulunma fiili, aynı zamanda kişinin diğer tüm haklarına
saldırı mahiyetinde olup, işbu yönüyle insan öldürme suçuna karşılık ağır bir
cezai müeyyide öngörülmüştür.
Hekimlik mesleğinin asıl konusu; iyileştirme ve tedavi amacıyla
davranılmasıdır. Bu nedenle hekimin mesleğinin icrası esnasında
gerçekleştirdiği eyleminde öldürme veya yaralama kastı ile davranması, hayatın
olağan akışında hekimden beklenmeyecek bir durumdur. Kasten öldürme suçu gibi
suçun kanuni tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra, fiil esas alınmaksızın sonuca da unsur olarak
yer verilmiş olması durumunda, bahse konu sonuç ihmali bir davranışla da
meydana getirilebilir. Böyle durumlarda ise; kasten öldürme suçunun ihmali
davranışla işlenmesi söz konusu olur. İhmal, kişiye belli bir eylemsel
davranışta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği durumlarda, işbu yükümlülüğe
aykırı olarak hareket edilmesidir.
Kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesinde; kişinin yapmakla
yükümlü olduğu belirli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi sonucunda
gerçekleşen ölümden sorumlu tutulabilmesi için, ölümün gerçekleşmesine neden
yükümlülük ihmalinin icrai davranışla eşdeğer olması gerekmektedir. Hekimin yapmakla
yükümlü olduğu belirli bir icrai davranışı (tıbbi müdahaleyi) yapmaması
sonucunda kişinin ölmesi halinde, belirli koşullar altında hekimin sorumluluğu
doğabilecektir. Yani herhangi bir sağlık kuruluşunda görevli olan hekimin,
durumu acil olan bir hastaya müdahalede bulunmaması sebebiyle hastanın ölmesi
halinde, ihmali davranışla öldürme suçunun işlendiğinin kabulü gerekmektedir.
İhmali davranışla öldürme suçu, kasten işlenebildiği gibi taksirle de
işlenebilir. Belli bir icrai davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan hekim,
bu yükümlülüğün gereğince bahse konu icrai davranışta bulunmayarak hastanın
ölebileceğini öngörmüşse, olası kastla işlenmiş adam öldürme suçundan; belli
bir icrai davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan hekim, bu yükümlülüğe
aykırı davrandığının bilincinde olduğu halde, bunun sonucunda hastanın
ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise;
taksirle işlenmiş adam öldürme suçundan bahsedilebilecektir. Ancak bu
değerlendirme her somut olayın özelliklerine ve mevcut delil durumuna göre yapılmalıdır.
2. TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA SUÇLARI BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ
SORUMLULUĞU
Taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, suçun kanuni
tanımında yer alan bir davranışın neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi
halidir. Taksirin unsurları; eylemin iradi olması, dikkat ve özen
yükümlülüğünün ihlali, sonucun öngörülebilmesi ancak istenmemesi ve taksirli
eylem ile meydana gelen sonuç arasında nedensellik bağının bulunmasıdır.
Taksirle öldürme suçunda korunan hukuki yarar kişinin yaşam hakkı iken, taksirle yaralama suçunda korunan hukuki yarar vücut dokunulmazlığıdır. Tıbbi müdahalede bulunurken dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunulması, yani tıbbın gerektirdiği biçimde müdahalenin gerçekleştirilmemesi durumu, hukuka aykırı mahiyette kusurlu bir eylemdir.
Hekimin taksirle adam öldürme veya yaralama suçlarından sorumlu
tutulabilmesi için; mesleğin gerektirdiği özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı
bir eylemin (tıbbi hata) bulunmasının yanı sıra, meydana gelen netice ile
hekimin hatası arasında nedensellik bağının bulunması da gerekmektedir.
Nedensellik bağına ilişkin değerlendirme yapılırken hekimlik mesleğinin kendine
özgü doğası ve özellikleri dikkate alınmalıdır. Kusurlu bir tıbbi müdahale
sonucunda, hastanın sağlık durumunun bozulması ya da vefat etmesi halinde,
tıbbi müdahale ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmakta ise;
aydınlatma ve rıza alma koşulu mevcut olsa dahi, müdahaleyi gerçekleştiren
hekim, taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçlarından sorumlu
tutulabilecektir.
3. ÇOCUK DÜŞÜRTME SUÇU BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU
Ana rahminde cenine hukuka aykırı olarak yapılan müdahaleler, çocuk
düşürtme suçunun konusunu oluşturur. Ceninin ana rahmi içinde veya dışında
ölmesinin suçun oluşumu bakımından herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Çocuk
düşürtme amacıyla yapılan müdahale sonucunda bebeğin zamanından önce doğması ve
bu nedenle ölmesi, suçun gerçekleşmesi açısından yeterlidir. Ölüm
gerçekleşmezse suç teşebbüs aşamasında kaldığından, çocuk düşürtmeye teşebbüs
suçu olarak nitelendirilebilecektir.
Çocuk düşürtme suçunda ihlal edilen hak; gebe kadının beden ve ruh sağlığı
ile ceninin yaşama hakkıdır. Çocuk düşürtme suçu, kasıtlı olarak işlenebilen
bir suçtur. Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan
bir kadının yetkili olmayan kişi tarafından çocuğunun düşürtülmesi, rıza
olmaksızın bir kadının çocuğunun düşürtülmesi veya rıza varsa bile tıbbi
zorunluluk bulunmayan hallerde on haftadan fazla olan gebeliklerde çocuğun
düşürtülmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre suç sayılmıştır.
On haftayı aşan gebeliklerde gebeliğin sona erdirilmesi için tıbbi
zorunluluk halinin bulunup bulunmadığı hususu tıp biliminin verilerine göre
belirlenecektir. Aynı zamanda yapılacak tıbbi müdahalenin hukuka uygun olarak
nitelendirilebilmesi için rıza alınmasıyla birlikte, müdahaleyi
gerçekleştirmeye yetkili olan hekimin dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun
hareket etmesi gerekmektedir. Çocuk düşürtme fiilinin, gebe kadının beden veya
ruh sağlığını zarara uğratması ya da hayatını kaybetmesine yol açması cezayı ağırlaştıran
sebeplerdendir.
Mağduru olduğu suç sebebiyle gebe kalan kadının gebeliğinin sona
erdirilmesi, gebelik süresi 20 haftadan az ise ve kadının rızası varsa suç
teşkil etmeyecektir. Ancak bu durumda tıbbi müdahalenin uzman hekim tarafından
hastane ortamında gerçekleştirilmesi şarttır. Tıbbi muayene esnasında, hastanın
anlatımı ve tıbbi bulgulara göre cinsel saldırı suçu gerçekleştiğine ilişkin şüphe
mevcut olursa hekim tarafından yetkili adli mercilere suç ihbarında bulunulması
gerekmektedir. Böyle bir durumda gebeliğin sona erdirilmesi, yetkili adli
makamın bilgisi dâhilinde ve resmi yazıya istinaden yapılabilecektir.
4. ORGAN VEYA DOKU NAKLİ SUÇU BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU
Organ veya doku nakli suçları ile ihlal edilen hak; kişinin yaşam hakkı ve
vücut bütünlüğünün korunması hakkıdır. Hayatta olan kişiden sağlığında organ
veya doku naklinde; reşit ve mümeyyiz olmayan kişilerin rızası geçerli değildir.
Bu kişilerin yerine veli, vasi izni ya da mahkeme kararı ile rıza alınması da mümkün
değildir. 18 yaşını doldurmuş ve ayırt etme gücüne sahip olan kişiden organ ve
doku alınabilmesi; organ verenin, en az iki tanık huzurunda, açık ve etkiden
uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı rızası ile ya da en az iki tanık
önünde sözlü biçimde ifade ederek imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından
onaylanması ile mümkündür.
Organ ve doku alacak hekimin yükümlülükleri; aydınlatma yükümlülüğü, akli
ve psikolojik durumuna göre kendiliğinden karar veremeyecek kişilerden organ ve
doku almayı reddetme yükümlülüğü, organ veren evli ise birlikte yaşadığı eşinin
organ verenin bu kararından haberdar olup olmadığını araştırma, öğrenme ve bu
durumu tutanakla tespit etme yükümlülüğü, ücret veya çıkar karşılığı ya da insani
amaca uymayan düşünce ile verilmek istenen organ ya da dokuların alınmasını
reddetme yükümlülüğü, kan veya kayın hısımlığı ilişkisinin mevcudiyeti hariç
olmak üzere alıcı ve vericinin bilgilerini açıklamama yükümlülüğü, organ ve doku
alınması, nakli veya aşılanmasından evvel verici ve alıcının sağlığı yönünden
olası tehlikeleri azaltmak için gerekli tahlillerin ve tıbbi incelemelerin
yapılması ve sonucunun raporu ile saptanması yükümlülüğüdür.
Organ veya doku verenin yaşamını kati suretle sona erdirecek veya tehlikeye
sokacak olan organ ve dokuların alınması, rıza alınmadan veya usulüne uygun olmayan
biçimde organ ve doku alınması, aydınlatma yükümlülüğüne aykırı davranılması,
hekimin sorumluluğunu doğurabilecek hukuka aykırı mahiyette eylemlerdir. Bahse
konu eylemler neticesinde, mağdur hayatını kaybetmişse kasten öldürme suçuna
ilişkin hükümler uygulanır.
5. İNSAN ÜZERİNDE DENEY VE DENEME YAPMA SUÇU BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ
SORUMLULUĞU
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda insan üzerinde bilimsel deney yapma ve
hasta olan insan üzerinde tedavi amaçlı deneme yapma eylemleri suç olarak
düzenlenmiştir. Bu suçların işlenmesi ile ihlal edilen hak, vücut bütünlüğünün
korunması hakkıdır. Hiç kimse, Sağlık Bakanlığı’nın izni ve kişinin yazılı aydınlatılmış
rızası bulunmaksızın tecrübe, araştırma ya da eğitim amaçlı olarak tıbbi müdahaleye
konu edilemez. Deney sonucunda; mağdurun yaralanması veya ölmesi durumunda,
kasten yaralama ya da kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Rıza
olmaksızın tedavi amaçlı deneme yapma suçunun faili, tedaviye yetkili olan hekimdir.
6. KİŞİSEL VERİLERİ HUKUKA AYKIRI
OLARAK KAYDETME, PAYLAŞMA, ELE GEÇİRME SUÇU VE SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN
İHLALİ BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU
Tıp hukukunda; hekim ya da başkaca sağlık personeline açıklanan, duyulması
istenmeyen hastaya ait bilgiler sır sayılmaktadır. Hasta, hekimden tıbbi ve
özel hayatına dair bilgilerin gizli tutulmasına saygı gösterilmesini bekleme
hakkına sahiptir. Hekimler mesleki nedenle öğrendikleri sırları, kanuni
zorunluluk olmadıkça açıklayamazlar. Meslek icra edilirken vakıf olunan sırlar
hastanın ölmesi ya da hekimle ilişkisini sona erdirmesi durumunda bile
açıklanamaz. Hastanın rızasının bulunması veya sırrın saklanmasının hasta ya da
başka kimselerin hayatını tehlikeye sokması durumunda ise hastanın şahsi haklarının
zedelenmemesi şartıyla hekimin sır saklama yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Özel nitelikli kişisel veri mahiyetinde olan sağlık ve cinsel hayata ilişkin veriler ile genetik verilerin ilgili kişinin açık rızası olmadan kayıt altına alınması yasaktır. Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kayıt altına alınması, başka kişilere verilmesi, paylaşılması veya ele geçirilmesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre cezayı gerektiren eylemlerdir. İşbu eylemlerin kamu görevlisi tarafından görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi ise; cezayı ağırlaştıran nedendir.
7. VAZİFESİ NEDENİYLE ÖĞRENDİĞİ SUÇU BİLDİRMEME SUÇU BAKIMINDAN HEKİMİN
CEZAİ SORUMLULUĞU
Sağlık çalışanının vazifesini gerçekleştirdiği sırada suç işlendiği yönünde bir belirtiyi fark etmesi veya kendisine hasta sıfatıyla başvuran kişinin fail ya da mağdur olması şüphesi ile karşılaşması durumunda, bu durumu yetkili mercilere gecikmeksizin bildirmesi gerekmektedir.
Sağlık alanında çalışanların suçu ihbar yükümlülüğü; kanunlara göre sağlık alanında çalışan tüm özel veya kamu çalışanlarını kapsamaktadır. Hekimin görev yaptığı esnada bir suçun işlendiğine dair bulgu, belirti veya şüpheyle karşılaşıp karşılaşmadığı, yani suçu ihbar etme yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı hususunda somut olayın özelliklerine göre yapılacak inceleme ve araştırma neticesinde ceza sorumluluğu belirlenecektir.
8. GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU
Kamu görevlisi olan hekimin görevinin gereklerine aykırı olarak hareket etmesi sonucu hastanın mağduriyetine sebep olması, kamu zararı oluşmasına sebebiyet vermesi, 3. şahıslara haksız menfaat sağlaması ya da görevini ifa ederken ihmal ya da gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olması ya da kişilere haksız menfaat sağlaması, görevi kötüye kullanma suçu teşkil etmektedir.
Ameliyat nedeniyle hasta veya hasta yakınlarından para alınması, hastayı muayene etmeksizin ilaç ve rapor yazılması, hastanın gözetim altına alınmaması ve ilgili uzman hekime yönlendirilmemesi gibi hasta takibine ve tedaviye ilişkin ihmali hareketler hekimin görevini kötüye kullanma suçunu işleyebileceği durumlara örnek olarak gösterilebilir. Ancak her somut olayın özelliğine göre suç kastı ve isnat edilen eylemin yasal unsurlarının oluşup oluşmadığı ayrıca değerlendirilerek tespit edilmelidir.
9. İRTİKAP SUÇU BAKIMINDAN HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU
Hekimin, hasta veya hasta yakınını tıbbi müdahalede bulunulmadığı takdirde olumsuz neticelerin gerçekleşebileceğine ikna ederek manevi açıdan zorlaması ve söz konusu zorlama altında mağdurun hekime ödeme yapması veya ödeme yapma vaadinde bulunması irtikap suçu teşkil edecektir.